BÜTÜN BİR ÖMÜR
- dilek yiilmaz
- 13 Haz 2021
- 3 dakikada okunur
Bu yıl okuduğum ve hayran kaldığım romanlardan biri oldu "Bütün Bir Ömür" Dilek Kitaplığı Kitap Kulübü'nün Mayıs 2021 kitabıydı. Yazar robert Seethaler. 1966 Viyana doğumlu olan yazar aynı zamanda bir oyuncu. Dünya çapında "Tütüncü Çırağı" romanıyla tanınmış. Çok methini duyduğum bir kitaptı ancak henüz okumadım. "Bütün Bir Ömür" romanı da satış rekorları kırmış ve Man Booker International olmak üzere bir çok ödüle de aday gösterilmiş. Roman aynı zamanda bu yıl kitap kulübü seçkimizde "Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde" den sonra Timaş Yayınevi'nden okuduğumuz ikinci kitap.
Kitap kulübü toplantımız çok keyifli geçti. Bazı kitaplar okuduğunuz zaman sizi çok zorlar. Bazıları tatlı bir su gibi içinize doğru akar gider. Bu mecazı farklı anlamlarda kullanıyorum; ilk olarak okunuşu öyle akıcıdır ki nasıl bittiğini anlamazsınız, ikinci olaraksa kasttettiğim şey tüm ileti gücüyle içinize yerleşmesidir. "Bütün Bir Ömür" her iki anlamı da taşıyan bir romandı benim için. Öncelikle Alman - Avusturya Edebiyatı'nı çok severim. Thomas Mann, Thomas Bernhard ilk aklıma gelenler. Pandemi öncesinde yüz yüze buluşmalarını kaçırmamaya çalıştığım Diyaloglar'da Ayfer Tunç da Alman Edebiyatı'na duyduğu hayranlıktan bahsetmişti. Hatta geçmişle yüzleşme - yüzleşememe meselesinin edebiyata nasıl yansıdığını söylemişti. Tıpkı içe işleyen, kabuk bağladığı yerden yeniden kanayan bir yara gibi. Romanı okurken sanırım biraz bunun izlerini de buldum. Aslında anlatılan hikâye oldukça basit: Hayata şansız başlamış bir adam sıradan yaşamını sürdürüyor ve ölüyor. Ama tüm bu sıradanlığın içinde yaşamın ne kadar anlamlı olduğunu hissettirmeye başarıyor yazar. Mekân etkileyici. Zamanın neredeyse bir karakter gibi kullanılışı muhteşem. Özellikle anlatı tekniği olarak, okuyucunun dikkatini sürekli çekecek bir şekilde tarihlere yer verişi, geçmiş ve geleceği iç içe kullanışı hayranlık uyandırıcı. Okumaya başladığımda ister istemez düz bir okumanın dışına çıkmak zorunda kaldığımı, belki de yazarın kurduğu bir oyunun parçası olduğumu ve bundan inanılmaz keyif aldığımı fark ettim. Bu söylediklerim şu anda farkındayım okuyan için çok fazla bir şey ifade etmiyor. Ancak okumaya başladığınızda ne dediğimi çok daha net anlayacaksınız. Şimdi kısaca konusundan bahsetmek istiyorum:
Anlatı bir tarihle başlıyor. Andreas Egger Almanya'nın bir dağ köyüne yakın yaşayan orta yaşlarda bir adam. Karla kaplı bir günde ölmek üzere olan keçi çobanı Johannes Kalischka'ya rastlıyor. Adamın ölmek için istekli olduğunu görüyor ancak yine de onu orada tek başına bırakmak istemiyor ve sırtına alıp yola koyuluyor. Ancak Johannes yolun bir yerinde kaçıp, ortadan kayboluyor. O gün, o olayla başlayan anlatı aynı gün içinde Egger'in hayatına Marie'nin girmesiyle daha da ilginç bir hal alıyor. Yaşamdan çok fazla bir şey beklemeyen Egger'in artık bir aile kurma hayali oluyor.
Andreas Egger hayatı boyunca bu anı hiç unutmayacaktı: O öğleden sonra hafif çıtırdayan lokanta sobasının önündeki bu kısa gülüşü. syf.14
Bunun için günü birlik işlerde çalışırken birden düzenli bir işe girme gereği duyuyor. Tam o sırada köyde de değişik bir şeyler oluyor. Dağlara daha kolay ulaşım için teleferik inşa etmek üzeri bir inşaat firması dev makineleriyle köye geliyor. Egger artık düzenli bir işe de sahip oluyor. Yukarda bahsettiğim zaman oyunlarıyla anlatıda Egger'in çocukluğuna da şahitlik ediyoruz. Annesiz, babasız ve şiddet içinde büyümüş, hatta sakat kalmış bir çocuk.
On üç yaşında genç bir adamın kaslarına sahipti; on dört yaşındayken ilk kez altmış kiloluk bir çuvalı kaldırıp ambarının kapağından tahil zeminine atmıştı. Güçlüydü, ama yavaştı. Ağır düşünüyor, ağır konuşuyor, ağır yürüyodu; her düşünce, her sözcük ve her adım izini bırakıyordu ve hatta onun görüşüne göre tam da ait oldukları yerde kalıyordu. syf.26
Toplamda 141 sayfalık ve oldukça iri puntolarla verilmiş bu anlatıda olaylar oldukça hızla ve tıpkı yaşamdaki gibi olağanlıkla, acı ve tatlı akıp gidiyor. Hiç beklenmedik olaylar yaşanıyor. Bunların içine 2. Dünya Savaşı da dahil. Egger bir çok ölüme şahitlik ediyor. Kitabın büyüsünü bozmamak için elbette hiç birinden burada bahsetmiyorum. Çünkü roman öyle dengeli kurulmuş ki şimdi burada küçük bir şeyden bahsetsem siz okurken o etkiyi yitirebilirsiniz. Sadece şunu merak ediyorum. Eğer bu yorumumu okursanız ve romanı da okumuş olursanız lütfen siz de benimle düşüncelerinizi paylaşın. Siz neler düşüneceksiniz çok merak ediyorum. Aslında yazmak her ne kadar belirli yaşanmışlıkların ve etkileşimlerin bir sonucuysa, okumak da bir o kadar bireysel deneyimlerin ışığında oluyor. Size bu romandan ne geçti paylaşırsanız çok sevinirim. (Not: Bu arada ünlü editör - küratör Sevengül Sönmez'in de çok sevdiği romanlardan biri olduğunu sosyal medya paylaşımından görmüştüm. )
Son alarak altını kurşun kalemimle çizdiğim çok fazla satır oldu. Bunlar edebi yönü güçlü, duyguyu geçiren ve hayranlık bırakan satırlardı. Bu nokta başarılı çeviriyi de tebrik etmek gerekir. İşte onlardan biri:
Dünya geçit vermeyen bir sise batmıştı. Halen geceydi, ama bu yumuşak sukûnetin arkasında bir yerde ağaran günle birlikte hava karanlıkta süt gibi parlıyordu. syf.130
Bu güzel romanla birlikte herkese keyifli okumalar diliyorum.
KÜNYE:
KİTABIN ADI: BÜTÜN BİR ÖMÜR
YAZAR: ROBERT SEETHALER
ÇEVİRİ: FEZA ŞİŞMAN
YAYINEVİ: TİMAŞ
SAYFA SAYISI: 141
YAYIN YILI: 3.BASKI MART 2020


Yorumlar